Adalet Bakanlığı tarafından 01 Ekim 2016 tarihinde yapılan kadrolu ve sözleşmeli zabıt kâtipliği uygulama sınavında adaylara yazdırılan metinler

1



Sosyal, kültürel, teknolojik ve ekonomik alanda meydana gelen gelişmeler ve yüzyılın yeni değerleri karşısında Avrupa Birliğine giden bu süreçte hukuk ve adalet reformu kaçınılmaz olmuş, başta temel kanunlarımız olmak üzere tüm mevzuatımızın Avrupa Birliğine uyumunun sağlanması zorunlu hale gelmiş, bu konudaki değişiklik çalışmaları sürat ve kararlılıkla sürdürülerek büyük ölçüde tamamlanmıştır.

Bu kapsamlı değişiklikler karşısında Bakanlığımızca çeşitli tarihlerde çıkarılan genelgelerin büyük bir kısmının güncelliğini yitirdiği, aynı konuda onlarca genelge olduğu, zaman zaman bu genelgelere ulaşmakta dahi zorluk çekildiği ve bunların beklenen faydayı sağlamaktan giderek uzaklaştığı bilinmektedir. Bu durumun yargı hizmetini doğrudan sunan, ağır iş yükü altında büyük bir özveri ile çalışan hakim ve Cumhuriyet savcılarımız ile diğer yargı personeline ek yük getirdiği bilinen bir gerçektir.

Bu gerçekler dikkate alınarak Bakanlığımız tarafından çeşitli tarihlerde çıkarılan genelgelerin güncelliğini sağlamak, uygulama kabiliyetini kaybedenleri ayıklamak, benzer konuları düzenleyen genelgeleri birleştirmek, aykırılıkları gidermek, dilini sadeleştirmek ve uygulama birliğini sağlamak amacıyla bugüne kadar yayımlanan tüm genelgelerin yürürlükten kaldırılarak güncelleştirilmesi yoluna gidilmiştir.

Bu itibarla, Bakanlığımız tarafından daha önce yayımlanan tüm genelgeler
yürürlükten kaldırılmıştır.

Yeni yayımlanacak olan genelgelerin tüm camiaya yararlı olması temennisiyle,
bilgi edinilmesini ve gereğinin buna göre ifasını rica ederim.

2



Alacaklı tarafından genel haciz yolu ile başlatılan ilamsız icra takibinde borçlu şirketin ödeme emri tebliğ işleminin usulsüz olduğunu ileri sürerek tebliğ tarihinin öğrenme tarihi olarak düzeltilmesi istemiyle icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece şikayetin kabulüne karar verildiği görülmüştür.

Tebligat Kanununa göre, hükmi şahıslara tebligat salahiyetli mümessillerine bunlar birden fazla ise yalnız birine yapılır. Tebliğ yapılacak bu kişiler herhangi bir sebeple mutat iş saatlerinde işyerinde bulunmadıkları veya o sırada evrakı bizzat alamayacak bir halde oldukları takdirde, tebliğ orada hazır bulunan memur veya müstahdemlerinden birine yapılır.

Tebliğ tarihi itibarıyla yürürlükte olan Tebligat Yönetmeliğinde ise, tüzel kişi adına tebligatı kabul edecek kişi herhangi bir sebeple mutat iş saatlerinde bulunmadığı veya o sırada evrakı bizzat alamayacak durumda olduğu takdirde tebliğin, orada hazır bulunan memur veya müstahdemlerinden birine yapılacağı, kendisine tebliğ yapılacak memur veya müstahdemin tüzel kişinin o yerdeki teşkilatı veya personeli içinde vazife itibarıyla tüzel kişinin yetkilisinden sonra gelen kimse veya evrak müdürü gibi esasen bu kabil işlerle vazifelendirilmiş biri olması lazım geldiği, bunların da bulunmadığı tebliğ mazbatasında tespit edilmek şartıyla, o yerdeki diğer memur veya müstahdemlerinden birine yapılacağı hüküm altına alınmıştır.

Somut olayda, borçlu şirkete yapılan ödeme emri tebliğine ilişkin belgenin incelenmesinde, tebligat sırasında işyeri yetkilisi, müdürü, amiri bulunmadığından ödeme emrinin daimi çalışan ve evrak memuru olduğunu beyan eden şahıs imzasına tebliğ edildiği, yetkilinin ve ondan sonra gelen evrak almaya yetkili kişilerin bulunup bulunmadığı tespit edildikten sonra bu hususun tebliğ evrakına şerh edildiği görülmüş olup, tebliğ yapılan kişinin şirket çalışanı olmadığı iddia edilmediğine göre, ödeme emrinin usulüne uygun şekilde tebliğ edildiği anlaşılmaktadır.

3



Devlet düzeninin korunması ile ilgili suç teşkil eden olayların bildirilmesi, örgütlü suçlar ve suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerinin aklanmasının önlenmesi hakkında yürütülen soruşturmalar konusunda bilgi verilmesi hususu Bakanlığımızın beş ve altı sayılı genelgeleri ile tüm teşkilata duyurulmuştu.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında yapılan değişiklikler, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununda getirilen düzenlemeler ve anılan genelgeler ekindeki formlarla talep edilen bilgilerin bundan böyle UYAP bilişim sistemi üzerinden daha sağlıklı alınacağının anlaşılması karşısında, beş ve altı sayılı Genelgelerin birleştirilerek güncellenmesine ihtiyaç duyulmuştur.

Ülkemizde zaman zaman meydana gelen, kamu düzeni ve güvenliğini sarsan, demokratik rejimi, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü tehdit eden ve yurt düzeyinde can ve mal güvenliğini, eğitim ve öğrenim özgürlüğünü tehlikeye sokan terör ve şiddet eylemleri karşısında, demokratik hukuk devleti kuralları içinde etkili bir şekilde mücadele edilmesi, bu suçların soruşturmalarının ivedilikle yapılması ve gerekli görüldüğü takdirde kamu davası açılması büyük önem taşımaktadır.

Organize suçlarla etkin şekilde mücadele bir taraftan halkımızın yaşam kalitesini, huzur ve güvenliğini artırırken, diğer taraftan toplumsal adalet anlayışını ve toplumun devlete olan güvenini arttıracaktır.

Suç örgütleri, gerçek hedefleri olan haksız menfaati elde edebilmek için, toplum içinde kanun dışı ticareti teşkilatlandırarak insan ticareti yapmak, uyuşturucu madde trafiğini yönlendirmek ve kaçakçılığını yapmak, silah ve tarihi eser kaçakçılığı yapmak, çek senet tahsil etmek, kara para aklamak, zorla borç senedi imzalatmak, bir kısım kamu görevlilerini de örgüt içerisine alarak ortakları haline getirmek, dolandırıcılık ve rüşvet gibi suçlar işlemektedirler.

4



Borçlu, diğer fesih sebepleri yanında ihaleye fesat karıştırıldığını da iddia ederek ihalenin feshi istemiyle icra mahkemesine başvurmuş, mahkemece ihale salonuna teminat yatırarak katılan kişiler dışında kimsenin alınmadığı, ihalede aleniyet ilkesine uyulmadığı kabul edilerek yapılan ihalenin feshine karar verildiği anlaşılmıştır.

İhalenin amacına ulaşmasını, malın gerçek değerinde satılmasını, ihalenin sağlıklı ve normal şartlarda yapılmasını engelleyici, dürüstlük kuralları ile bağdaşmayan davranışlarda bulunulması ve ihaleye katılıma engel olunması ihaleye fesat niteliğindedir.

İhaleye katılmak isteyenlerin teminat yatırması zorunlu olup, teminat yatırmayanların ihale mahallinde ihalenin sağlıklı şekilde yürütülmesini engelleyecek tavırda bulunmaları halinde icra müdürü gerekli tedbirleri ve önlemleri alabilir. Somut olayda icra müdür yardımcısının ihalenin sağlıklı şekilde yürütülmesini sağlamak amacıyla teminat yatırmayanları ihale salonu dışına çıkarmasında engel bir durum yoktur. Kaldı ki tanık olarak beyanına başvurulan polis memurlarının ifadelerine göre ihale yapılan yerin kapısının açık olduğu anlaşılmıştır.

O halde mahkemece, borçlunun şikayet dilekçesinde ihaleye fesat sebebi olarak ileri sürdüğü vakıalara ilişkin hususlar ile diğer fesih nedenleri ile ilgili değerlendirme yapılarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, şikayet dilekçesinde ileri sürülmeyen aleniyet ilkesi ihlal edildiği gerekçesiyle ihalenin feshine karar verilmesi isabetsizdir.

Bu itibarla, temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle bozulmasına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren on gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, oybirliği ile karar verildi.

5



Suçta ve cezada kanunilik ve eşitlik ilkeleriyle bağdaşmaması dolayısıyla, bazı tanımlar tasarı metninden çıkarılmıştır. Tekerrüre ilişkin olarak sistem değişikliği yapıldığı için aynı türden suç tanımı ve ayrıca, tanımlanmasına gerek görülmemesi nedeniyle cebir ve şiddet tanımı metinden çıkarılmıştır.

Kişinin vatandaşlığının belirlenmesinde Türk Vatandaşlığı Kanununun esas alınacağını belirten tanım, ceza uygulaması itibarıyla önemli olan hususu belirlemektedir. Böylece suçu işlediği sırada Türk vatandaşı iken sonradan uyruğunu değiştiren kişi suçun unsuru veya kovuşturma koşulu bakımından Türk sayılacağı gibi, suçu işlediği sırada Türk uyruğuna girmiş olan kişi de Türk vatandaşı sayılacaktır. Çifte uyruğu olanlar da, Türk vatandaşı sayılacaklardır.

Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi hükümleri göz önünde bulundurularak, çocuk deyiminden henüz on sekiz yaşını doldurmamış olan kişilerin anlaşılması gerektiğine dair bir tanıma yer verilmiştir.

Önceki Türk Ceza Kanunundaki memur tanımının doğurduğu sakıncaları aynen devam ettirecek nitelikte olan tanım, tasarı metninden çıkarılarak; memur kavramını da kapsayan kamu görevlisi tanımına yer verilmiştir. Yapılan yeni tanıma göre, kişinin kamu görevlisi sayılması için aranacak tek ölçüt, gördüğü işin bir kamusal faaliyet olmasıdır.

Bilindiği üzere, kamusal faaliyet, anayasa ve kanunlarda belirlenmiş olan usullere göre verilmiş olan bir siyasal kararla, bir hizmetin kamu adına yürütülmesidir. Bu faaliyetin yürütülmesine katılan kişilerin maaş, ücret veya sair bir maddî karşılık alıp almamalarının, bu işi sürekli, süreli veya geçici olarak yapmalarının bir önemi bulunmamaktadır. Bu bakımdan, örneğin mesleklerinin icrası bağlamında avukat veya noterin kamu görevlisi olduğu hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Keza kişi, bilirkişilik, tercümanlık ve tanıklık faaliyetinin icrası kapsamında bir kamu görevlisidir. Askerlik görevi yapan kişiler de kamu görevlisidirler. Bu bakımdan örneğin bir suç olayına müdahil olan, bir tutuklu veya hükümlünün naklini gerçekleştiren jandarma subay veya erleri de, kamu görevlisidirler.

Buna karşılık, kamusal bir faaliyetin yürütülmesinin ihaleye dayalı olarak özel hukuk kişilerince üstlenilmesi durumunda, bu kişilerin kamu görevlisi sayılmayacağı açıktır.

6



Avukat büroları ve konutlarında mahkeme kararı ile ve kararda belirtilen olayla ilgili olarak yapılabilen aramaların, Cumhuriyet savcısı denetiminde ve baro başkanı veya vekili sıfatıyla görevlendireceği bir avukatın katılımının sağlanması suretiyle gerçekleştirilmesi,

İhzari nitelikteki incelemelerde, hakkında ihzari inceleme yapılan avukatın adı, soyadı, kayıtlı bulunduğu baro ve sicil numarası, tebligata yarar açık adresi ile müştekilerin açık adreslerinin düzenlenecek fezlekede belirtilmesi,

Avukatın şikayet konusu olayla ilgili vekaletnamesinin onaylı örneğinin soruşturma evrakına eklenmesi,

Hakkında inceleme yapılan kişinin, avukat, stajyer, dava takipçisi veya dava vekili olup olmadığının ilgili barodan sorulmak suretiyle açıklığa kavuşturulması ile ilgili avukatın isnat edilen eylemin yapıldığı tarihte hangi baroya kayıtlı olduğu ve sicil numarasının tespit edilmesi,

Kamu kurumlarında görev yapan avukatlar hakkında yapılmış herhangi bir kanuni işlem bulunup bulunmadığı ile ilgili kurumdan alınacak cevabın inceleme evrakına eklenmesi,

Bakanlık tarafından soruşturma izni verilmeden önce ilgili avukatın savunmasının alınmaması, ancak kendi isteğiyle açıklama yapmak veya dosyaya yazılı belge sunmak istediği takdirde, ihzari mahiyetteki incelemeye esas olmak üzere beyanda bulunan sıfatıyla açıklamalarının tutanağa kaydedilmesi ve ibraz ettiği belgelerin alınması,

İhbar veya şikayetin Cumhuriyet başsavcılığına yapılması durumunda başsavcılık tarafından doğrudan inceleme yapılması, bu konuda Bakanlıktan izin talep edilmemesi, inceleme sonunda düzenlenecek fezlekeli evrakın Bakanlığımız Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne gönderilmesi konularında gereken dikkat ve özenin gösterilmesi gerekmektedir.

7



Borçlu, alacaklı tarafından aleyhine başlatılan kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takipte, ödeme emrinin kendisine tebliğinden itibaren yasal süre içerisinde icra mahkemesine başvurarak, senette geçen nakden ibaresinin kendi elinden çıkmadığını, senedin teminat senedi olduğunu, kambiyo vasfında olmadığını ileri sürerek icra takibinin iptalini talep etmiştir.

Mahkemece takip dayanağı olan bononun arkasında yazılı olan kayıt nedeni ile bononun şarta bağlanmış olduğu ve alacağın tahsilinin yargılamayı gerektirdiği gerekçesiyle borca itirazın kabulü ile icra takibinin iptaline karar verilmiştir.

Bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illi ilişkiye dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir.

Kambiyo senedi düzenlenmesi dolayısıyla ortaya çıkan ilişki kambiyo ilişkisi ismiyle anılmaktadır. Kambiyo senedi vermek suretiyle borç altına giren borçlu kambiyo taahhüdünde bulunmuş olur. Kambiyo ilişkisinin altında esas itibarıyla bir asıl temel borç ilişkisi vardır. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır.

8



Kast, kişi ile işlediği suçun maddi unsurları arasındaki psikolojik bağı ifade etmektedir. Suçun kanuni tanımındaki maddî unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi, kastın varlığı için zorunludur. Suç tanımında yer almakla birlikte, fiilin ifade ettiği haksızlık üzerinde etkili olmayan koşulların gerçekleştiğinin bilinip bilinmemesi, kastın varlığı açısından önem taşımamaktadır. Örneğin objektif cezalandırılabilme koşulunun arandığı suçlarda bu koşulun veya şahsi cezasızlık sebebinin fail tarafından bilinmesi gerekmez.

Madde metninde doğrudan kasttan ayrı olarak olası kast da tanımlanmıştır. Olası kast durumunda suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşebileceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir. Diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir. Mevzuatımıza giren yeni bir kavram olan olası kastla ilgili uygulamadan bazı örnekler vermek yararlı olacaktır.

Yolda seyreden bir otobüs sürücüsü, trafik lambasının kendisine kırmızı yanmasına rağmen, kavşakta durmadan geçmek isterken kendilerine yeşil ışık yanan kavşaktan geçmekte olan yayalara çarpar ve bunlardan bir veya birkaçının ölümüne veya yaralanmasına neden olur. Trafik lambası kendisine kırmızı yanan sürücü, yaya geçidinden her an birilerinin geçtiğini görmüş olmasına rağmen kavşakta durmamış ve yoluna devam etmiştir. Bu durumda otobüs sürücüsü, meydana gelen ölüm veya yaralama neticelerinin gerçekleşebileceğini öngörerek, bunları kabullenmiştir.

Düğün evinde törene katılanların tabancaları ile odanın tavanına doğru ardı ardına ateş ettikleri sırada, bir kişinin aldığı alkolün de etkisi ile elinin seyrini kaybetmesi sonucu, yere paralel olarak yaptığı atışlardan bir tanesinden çıkan kurşun, törene katılanlardan birinin alnına isabet ederek ölümüne neden olur. Bu örnek olayda kişi yaptığı atışlardan çıkan kurşunların orada bulunan herhangi birine isabet edebileceğini öngörmüş; fakat, buna rağmen silahıyla atışa devam etmiştir. Burada da fail silahıyla ateş ederken ortaya çıkacak yaralama veya ölüm neticelerini kabullenmiştir.

Verilen bu örneklerde kişinin olası kastla hareket ettiğinin kabulü gerekir. Suçun olası kastla işlenmesi durumunda temel cezada indirim yapılması öngörülmüştür.

Kasten işlenebilen suçlar, ilke olarak hem doğrudan hem de olası kastla işlenebilir. Ancak, kanundaki tanımında bilerek ifadesine yer verilmiş olan suçlar sadece doğrudan kastla işlenebilir. Örneğin iftira suçunda, failin suçsuz olduğunu bilerek kişiye suç isnat etmesi gerektiğinden, bu suç ancak doğrudan kastla işlenebilir.

9



Avukatların görevden doğan veya görev sırasında işledikleri suçları, sıfat ve görevleri gereğine uymayan tutum ve davranışları ile kişisel suçları nedeniyle haklarında yapılan inceleme ve soruşturmalarda, hatalar yapıldığı, yakınmalara sebebiyet verildiği ve evrakın usulüne uygun olarak düzenlenmediği Bakanlığımıza intikal eden bilgilerden anlaşılmakla, bazı hususların teşkilata duyurulmasında yarar görülmüştür.

Bilindiği üzere, Avukatlık Kanununda avukatlar hakkında özel soruşturma şekli benimsenmiş ve yapılacak olan soruşturma usulleri düzenlenmiştir. Anılan Kanuna göre Avukatlık, kamu hizmeti ve serbest bir meslektir. Yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil eder.

Avukatların görevlerinden doğan veya görev sırasında işledikleri suçlardan dolayı haklarında soruşturma, Adalet Bakanlığının vereceği izin üzerine, suçun işlendiği yer Cumhuriyet savcısı tarafından yapılır. Avukat yazıhaneleri ve konutları ancak mahkeme kararı ile ve kararda belirtilen olayla ilgili olarak Cumhuriyet savcısı denetiminde ve baro temsilcisinin katılımı ile aranabilir. Ağır cezayı gerektiren suçüstü halleri dışında avukatın üzeri aranamaz.

Yapılan soruşturmaya ait dosya Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne tevdi olunur. İnceleme sonunda kovuşturma yapılması gerekli görüldüğü takdirde dosya, suçun işlendiği yer ağır ceza mahkemesine en yakın bulunan ağır ceza mahkemesi Cumhuriyet savcılığına gönderilir. Cumhuriyet savcısı beş gün içinde iddianamesini düzenleyerek dosyayı son soruşturmanın açılmasına veya soruşturma açılmasına yer olmadığına karar verilmek üzere ağır ceza mahkemesine gönderir.

İddianamenin bir örneği, Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri uyarınca, hakkında kovuşturma yapılan avukata tebliğ olunur. Bu tebliğ üzerine avukat, kanunda yazılı süre içinde bazı delillerin toplanmasını ister veya kabule değer bir istemde bulunursa nazara alınır, gerekirse soruşturma başkan tarafından derinleştirilir.

10



Takip talebinde istenen faiz oranının cinsinin belirtilmesi ya da istenen faiz oranının o tarihte uygulanan yasal veya ticari faiz oranlarından birine denk gelmesi durumunda o cins faiz oranının istendiğinin kabulü gerekeceğinden ödeme emrine yasal sürede itiraz edilmemiş olsa bile faizin istenen faiz türüne göre ve değişen oranlarda hesaplanması gerekir. Ancak, takipte talep edilen ve itiraz edilmeyerek kesinleşen işleyecek faizin türünün gösterilmemesi ve oranının yasal ya da ticari faiz oranlarından birine denk gelmemesi halinde aynı sonuca varılamaz. Bu durumda, itiraz edilmeyerek kesinleşen oran üzerinden faizin hesaplanması gerekir.

Somut olayda takip talebinde yürütülmesi istenen işleyecek faiz oranının, avans faiz oranına denk geldiği, bu durumda talep edilen faiz oranı, belirtilen faiz oranlarına uygun olduğundan alacaklının da, takipten sonrası için avans faiz oranının uygulanmasını istediği sonucuna varılabilir. Dolayısıyla, takip tarihinden sonraki dönem için işlemiş faizin belirlenmesinde değişen oranlarda avans faiz oranlarına göre hesaplama yapılması gereklidir.

O halde mahkemece, yukarıda belirtilen kurallar göz önünde bulundurularak konusunda uzman ehil bir bilirkişiye dosya tevdii olunarak, Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmak suretiyle, icra müdürlüğünce yaptırılan hesaplamanın doğruluğu da denetlenerek, yanlış olduğunun belirlenmesi halinde İcra ve İflas Kanununun ilgili maddesi gereğince hesap tablosunun düzeltilmesine karar verilmesi gerekirken, uyuşmazlığa çözüm getirmeyecek şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.

11



Maddede ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak haksız tahrik hali düzenlenmiştir. Haksız tahrikin ana koşulu, yapılan haksız hareketin fail üzerinde bir hiddet veya şiddetli elem meydana getirmesi ve suçun işlendiği anda failin bu durumda bu etki altında bulunması olduğundan, madde söz konusu psikolojik halleri belirtecek biçimde kaleme alınmıştır. Gazap, aslında hiddetlenmeyi ifade eder; şedit bir elem deyimi psikolojik bakımdan aslında hareketsizliğe, pasifliğe yöneltici bir ruh hali ise de, burada söz konusu olan hiddete yönelten bir elemdir. Bu itibarla sadece hiddet sözcüğünün kullanılması bu hali de kapsar idi. Ancak uygulamada duraksamalara neden olmamak için metinde her iki sözcüğün kullanılması uygun sayılmıştır.

Hiddet veya şiddetli elemin haksız bir fiil sonucu ortaya çıkması gerekir. Maddeye bu ibarenin eklenmesinin amacı, ülkemizde özellikle töre veya namus cinayeti olarak adlandırılan akraba içi öldürme suçlarında haksız tahrik indiriminin yanlış biçimde uygulanmasının önüne geçmektir.

Maddedeki düzenleme nedeniyle bir suçun mağduruna yönelik olarak gerçekleştirilen fiiller dolayısıyla fail haksız tahrik indiriminden yararlanamayacaktır. Örneğin cinsel saldırıya maruz kalmış kadına karşı babanın veya erkek kardeşin işlediği öldürme fiilinde, haksız tahrike dayalı olarak ceza indirimi yapılamayacaktır. Maddedeki haksız fiil terimi, bir davranışın hukuk düzenince tasvip edilmediği anlamına gelmektedir. Ancak böyle bir haksız fiili yapan kişiye karşı yönelik fiilin varlığı durumunda maddenin uygulanması söz konusu olabilecektir.

Bu düzenlemede ayrıca önceki Türk Ceza Kanununda yer alan adi ve ağır tahrik ayırımı kaldırılmıştır. Tahrik halinde verilecek ceza bakımından aşağı ve yukarı sınırlar kabul edilmek suretiyle olayın özelliğine göre uygulamada takdir olanağı tanınması amaçlanmıştır. Hakim tahrikin ağırlık derecesine göre yapılacak indirimi saptayabilecektir. Ancak bu indirimin yapılabilmesi için haksız fiilin bir hiddet veya şiddetli elem etkisi doğurabilecek ağırlıkta olması gerekir. Bu nedenle böyle bir etkiyi meydana getirebilecek ağırlıkta olmayan haksız fiiller bakımından hükmün uygulanması söz konusu olmayacaktır.

12



Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda herkes kendi kusuru göz önünde bulundurulmak suretiyle sorumlu tutulur. Taksirli suçun kanuni tanımında belirlenen netice birden fazla kişinin karşılıklı olarak işledikleri taksirli fiiller sonucunda gerçekleşmiş olabilir. Örneğin bir trafik kazasında sürücü ile yaya veya her iki sürücü de taksirle hareket etmiş olabilir. Bu gibi durumlarda neticenin oluşumu açısından her kişinin taksirli fiili dolayısıyla kusurluluğu bir diğerinden bağımsız olarak belirlenmelidir.

Aynı şekilde birden fazla kişinin katılımıyla gerçekleştirilen bir ameliyatın ölüm veya sakatlıkla sonuçlanması durumunda, ameliyata katılan kişiler müştereken hareket etmektedirler. Ancak tıbbın gereklerine aykırılık dolayısıyla ölüm veya sakatlıkla sonuçlanan bu ameliyatta işlenen taksirli suçun işlenişi açısından suça iştirak kuralları uygulanamaz. Kanunun suça iştirake ilişkin hükümleri, kasten işlenen suçlarda suçun işlenişine iştirak eden kişilerin sorumluluk statülerini belirlemektedir. Birden fazla kişinin katılımıyla yapılan ameliyat sırasında meydana gelen ölüm veya sakatlık neticeleri bakımından her bir kişinin sorumluluğu kendi kusuru göz önünde bulundurulmak suretiyle belirlenmelidir. Bu tespitte diğer kişilerin kusurlu olup olmadığı hususu dikkate alınamaz.

Maddenin üçüncü fıkrasında, bilinçli taksirin tanımı verilmiştir. Bilinçli taksiri basit taksirden ayıran özellik, fiilin neticesinin failce fiilen öngörülmüş ve fakat istenmemiş olmasıdır. Bilinçli taksir halinde hükmedilecek ceza üçte birden yarısına kadar artırılacaktır. Böylece bilinçli taksir, iş kazalarını, trafikte meydana gelen taksirli suçları önlemek bakımından caydırıcı etki yapacak ve suçların önlenmesinde yarar sağlayacaktır.

Örneğin ülkemizde özellikle kırsal bölgelerde rastlandığı üzere, taksirli suçlarda failin meydana gelen netice itibarıyla bizzat kendisinin ve aile bireylerinin ağır derecede mağduriyete uğradıkları görülmektedir. Söz gelimi, köylü kadınların gündelik uğraşları ve hayat zorlukları itibarıyla, sayısı çok kere üç dörtten fazlasına varan küçük çocuklarına gerekli dikkati ve itinayı gösterememeleri sonucu, çocukların yaralandıkları veya öldükleri görülmektedir. Aynı şekilde meydana gelen trafik kazalarında da benzer olaylara rastlanmaktadır. Bu gibi hallerde ananın taksirli suçtan dolayı kovuşturmaya uğraması ve cezaya mahkum edilmesi, esasen suçtan dolayı evladını kaybetmesi sonucu uğradığı sıkıntıyı şiddetlendirmekle kalmamakta, ayrıca, ailenin tümüyle ağır derecede mağduriyete düşmesine neden olmaktadır.

13



Alacaklı tarafından bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile başlatılan takipte, icra kefili icra mahkemesine başvurarak, asıl borçlu olan oğlunun hapisten kurtulacağı vaadiyle kendisine icra kefaleti, icra emri tebligatı, emekli maaşının haczedilmesine ilişkin muvafakat yazısı ve icra emrine itiraz hakkından feragat ettiği hususunda belgeler imzalatıldığını ileri sürerek tüm bu işlemlerin iptali ile emekli maaşına konulan haczin kaldırılmasını ve yapılan kesintilerin iadesini talep etmiş, mahkemece şikayetin reddine karar verilmiştir.

Türk Borçlar Kanununa göre kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azami miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azami miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısı ile belirtmesi şarttır.

Şikayetçi, icra kefilliğinin iptali isteminde bulunmuş ise de, bu hususun incelenmesinin genel mahkemede yargılamayı gerektirdiği ve dar yetkili icra mahkemesinde dinlenemeyeceği açık olmakla birlikte, somut olayda icra kefalet tutanağında, kefalet tarihinin kefilin kendi el yazısı ile yazılmadığı görülmekte olup, bu haliyle kefalet tutanağının kefaletin şeklini düzenleyen Türk Borçlar Kanunu uyarınca belirtilen şartlarda düzenlenmediği anlaşılmaktadır.

Hal böyle olunca, mahkemece, icra emrinin iptaline ve icra emrinin iptaliyle şikayetçi hakkındaki takip kesinleşmemiş olacağından emekli maaşına konulan haczin de kaldırılmasına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde şikayetin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.

14



Kanun yararına bozma talepleriyle ilgili olarak gönderilen dosyalarda bir kısım aksaklıklar görülmekle birlikte, özellikle Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından hukuka aykırılık halinin bulunup bulunmadığına ilişkin gerekçeli görüşün dosyaya eklenmediği, dağınık ve kapsamlı dosyaların dizi pusulasına bağlanmaksızın, eksiklikleri varsa giderilmeden ve üst yazıya bağlanmadan derkenar havale ile ağır ceza Cumhuriyet başsavcılıkları da aracı kılınmaksızın Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne gönderildiği ve gereksiz yazışmalara sebebiyet verilerek işin sonuçlanmasının gecikmesine sebebiyet verildiği gözlenmektedir.

Bilindiği üzere, kanun yararına bozma Ceza Muhakemesi Kanununda düzenlenmiş olup, hakim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlere karşı başvurulan olağanüstü bir kanun yoludur. Bu olağanüstü kanun yolu ile kanunların eşit biçimde uygulanması, Yargıtay denetiminden geçmeden kesinleşen kararlardaki hukuka aykırılıkların giderilmesi, Yargıtayın kanunları yorumlayarak içtihat birliğini oluşturmak görevini yerine getirmesinin sağlanması amaçlanmaktadır.

Ayrıca, Yargıtayın yerleşmiş içtihatlarında da vurgulandığı gibi, bu amacın gerçekleştirilmesi için kanun yararına bozmada ortaya konan hukuka aykırılığın ciddi boyutlara varması gerekir. Keza bir içtihadı birleştirme kararında da belirtildiği üzere, uygulamadaki hatalardan başka esas ve hükme etkili olan usul hatalarından dolayı da kanun yararına bozma yoluna gidilebilecektir. Ancak olağanüstü ve istisnai olma özelliğinden dolayı kanun yararına bozma yoluna başvurulabilmesi için, mahkemelerin asıl ceza davasını çözmeye devam etmesinin artık imkansız hale gelmiş olması ve kanuna aykırılığın ortadan kaldırılabilmesi için kanun yararına bozma yolundan başka imkan bulunmamasının gerekli olduğu da muhakkaktır.

15



Elinde ilam olan bir alacaklı ilamlı icraya ilişkin birçok avantajı var iken neden ilamsız icrayı tercih eder. Burada ilk akla gelen ilamlı icra takiplerinde uygulanan İcra ve İflas Kanunu uyarınca borçlunun icranın geri bırakılması kararı alarak takibi durdurmasını bertaraf etmek olabilir. Bir diğer neden de, ilamın bozulması halinde takibin durmasının ve sonrasında alacağın olmadığı ya da daha az olduğunun ilamla belirlenmesi halinde icranın iadesinin yolunu kapatmak olarak düşünülebilir.

İcra ve İflas Kanununda hüküm bulunmayan hallerde bu kanuna aykırı düşmediği ölçüde genel nitelikte olan Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin icra takipleri hakkında da uygulanması gerekir. Hukuk Muhakemeleri Kanununa göre taraflar, dürüstlük kuralına uygun davranmak zorundadırlar. Buna göre elinde ilam olan bir alacaklının ilamlı icra takibi yapmak yerine ilamsız icra takibi yapmasının anılan maddede düzenlenen dürüstlük kuralı ile bağdaşmayacağı muhakkaktır.

Şu hale göre alacaklının para borcuna veya teminat verilmesine dair ilama dayalı olarak ilamsız icra takibi yapması en başta İcra ve İflas Kanununun ilgili amir hükmüne aykırılık teşkil edeceği gibi, dürüstlük kuralı ile de bağdaşmayacağından hukuk düzeni tarafından korunamaz. Bu doğrultuda Dairemizin yeni oluşan içtihatları ile ilama dayalı olarak ilamsız icra takibi yapılamayacağı sonucuna varılmıştır.

O halde ilama dayalı olarak ilamsız icra takibi yapılamayacağından mahkemece şikayetin kabulü ile takibin iptaline karar verilmesi yerine yazılı şekilde şikayetin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.

16



Disiplin soruşturması dosyalarının, Devlet Memurları Kanununun disiplin başlıklı yedinci bölümü ile Adalet Bakanlığı Disiplin Kurulları ve Disiplin Amirleri Yönetmeliğindeki usule uygun şekilde hazırlanmadığı, bu cümleden olarak, tüm tanıkların dinlenmediği, delillerin toplanmadığı, suç tarihlerinin tespit edilmediği, yapılan soruşturmalar sırasında zamanaşımı sürelerine uyulmadığı ve ilk derece adli ve idari yargı adalet komisyonlarınca karar alınmaksızın soruşturma raporu ve eklerinin Bakanlığımıza gönderildiği anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere, Devlet Memurları Kanununun disiplin cezalarının çeşitleri ile ceza uygulanacak fiil ve haller kenar başlıklı ilgili maddesinin ikinci fıkrasında, disiplin cezası verilmesine sebep olmuş bir fiil veya halin cezaların sicilden silinmesine ilişkin süre içinde tekerrüründe bir derece ağır ceza uygulanır. Aynı derecede cezayı gerektiren fakat ayrı fiil veya haller nedeniyle verilen disiplin cezalarının üçüncü uygulamasında bir derece ağır ceza verilir.

Disiplin cezası vermeye yetkili amir ve kurullar kenar başlıklı ilgili maddesinde, uyarma, kınama ve aylıktan kesme cezaları disiplin amirleri tarafından, kademe ilerlemesinin durdurulması cezası, memurun bağlı olduğu kurumdaki disiplin kurulunun kararı alındıktan sonra, atamaya yetkili amirler, il disiplin kurullarının kararlarına dayanan hallerde valiler tarafından verilir. Devlet memurluğundan çıkarma cezası, amirlerin bu yoldaki isteği üzerine memurun bağlı bulunduğu kurumun yüksek disiplin kurulu kararı ile verilir.

Disiplin kurulu ve yüksek disiplin kurulunun ayrı bir ceza tayinine yetkisi yoktur. Cezayı kabul veya reddeder. Ret halinde atamaya yetkili amirler onbeş gün içinde başka bir disiplin cezası vermekte serbesttirler.

Özel kanunların disiplin cezası vermeye yetkili amir ve kurullarla ilgili hükümleri saklıdır.

17



Belirtilen mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlular tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü.

Alacaklı tarafından başlatılan kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takiple ilgili olarak borçlular, söz konusu senedin bankayla aralarında açılmış bulunan kredi sözleşmesinden kaynaklandığını, bunun teminatı olarak alacaklı bankaya verildiğini ileri sürerek takibin iptalini talep etmişlerdir.

Kanun uyarınca bononun, kayıtsız şartsız muayyen bir bedeli ödeme vaadi unsurunu taşıması zorunludur. Bu niteliği haiz olmayan bono, kambiyo senedi vasfında kabul edilemez. Hukuk Genel Kurulunun ilgili kararlarında da benimsendiği üzere dayanak belgenin hangi ilişkinin teminatı olduğu yazılı belge ile kanıtlanmalıdır. Alacaklı banka vekili tarafından verilen cevap dilekçesinde, taraflar arasında bir kredi sözleşmesinin varlığı kabul edilmiş ise de, söz konusu senedin teminat olarak verilmediği ve alacağa istinaden takibe konulduğu belirtilmiştir.

Mahkemece, tarafların karşılıklı iddia ve cevapları dikkate alınarak taraflar arasında akdedildiği belirtilen ve itiraz dilekçesinde belirtilen kredi sözleşmeleri getirtilip incelenerek, oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi yerine eksik inceleme ile sonuca gidilmesi isabetsizdir.

Borçluların temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle bozulmasına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren on gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, oybirliğiyle karar verildi.

18



İkinci fıkrada, bir kanun maddesinde hapis cezası ile adli para cezasından birinin hakimin takdirine göre seçimlik ceza olarak uygulanabileceği belirtilmiş ve hakim, takdirini kullanarak hapis cezasına hükmetmiş ise artık bu cezayı, maddenin birinci fıkrasını uygulamak suretiyle, adli para cezasına çeviremeyeceği açıklanmıştır.

Maddenin üçüncü fıkrasında, kısa süreli hapis cezasının adli para cezası veya diğer seçenek tedbirlerden birine çevrilmesi açısından mahkemenin takdir yetkisinin olmadığı haller belirlenmiştir. Bu hallerde, mahkeme kısa süreli hapis cezasını adli para cezasına veya diğer seçenek tedbirlerden birine çevirecektir. Bunun için kişinin daha önce hapis cezasına mahkum edilmemiş olması ve hükmolunan hapis cezasının otuz günden fazla olmaması gerekir. Keza, daha önce hapis cezasına mahkum edilmemiş olmak koşuluyla, fiili işlediği tarihte on sekiz yaşını doldurmamış veya altmış beş yaşını bitirmiş bulunanların mahkum edildiği bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, birinci fıkrada yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilir.

Dördüncü fıkrada, taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli olsa da fail hakkında birinci fıkranın uygulanabileceği belirtilmiştir. Ancak bu hükmün bilinçli taksir hâlinde uygulanamayacağı açıklanmıştır.

Maddenin beşinci fıkrasında, hapis cezasının adli para cezasına veya tedbire çevrilmesindeki esas amaç göz önünde tutularak, asıl mahkumiyetin artık çevrilen adli para cezası veya tedbir olduğu belirtilmiş, böylece, gerek cezanın ertelenmesi gerek tekerrür açılarından hürriyeti bağlayıcı cezanın yerine verilmiş olan para cezasına veya tedbire itibar olunması sağlanmıştır.

Altıncı fıkrada, kısa süreli hapis cezası yerine hükmolunan adli para cezasının veya tedbirin gereklerinin yerine getirilmemesinin hukukî sonuçları düzenlenmiştir. Buna göre, hüküm kesinleştikten sonra Cumhuriyet savcılığınca yapılan tebligata rağmen otuz gün içinde seçenek yaptırımın gereklerinin yerine getirilmesine başlanmaması veya başlanıp da devam edilmemesi halinde, hükmü veren mahkeme kısa süreli hapis cezasının tamamen veya kısmen infazına karar verir ve bu karar derhâl infaz edilir. Bu durumda, uygulamada kısa süreli hapis cezası esas alınacaktır.

Yedinci fıkrada ise, hükmolunan tedbire riayet etmek olanaksızlığının meydana çıkması halinde mahkemeye, bunun yerine başka bir tedbire karar vermek yetkisinin tanınması uygun görülmüştür.

19



İcra mahkemesi, önüne gelen itiraz ve şikayetleri, İcra ve İflas Kanununda düzenlenen özel usul kurallarını uygulayarak takip hukuku bakımından kesin hükme bağladığından, anılan mahkemenin kararları kural olarak maddi anlamda kesin hüküm niteliği taşımaz. Bu nedenle borca veya imzaya itirazın incelenmesi sırasında sahtelik iddiasına dayalı olarak genel mahkemelerde açılan davaları bekletici mesele yapamayacağı gibi takibin durdurulmasına da karar veremez. Sadece itirazın esası hakkındaki kararına kadar icra takibinin muvakkaten durdurulmasına karar verebilir. İcra mahkemesince takibe konu alacakla ilgili bir karar verilmiş olması, aynı alacak hakkında genel mahkemelerde dava açılmasına engel oluşturmaz.

Borçlunun sahtelik nedenine dayalı olarak açtığı menfi tespit davasında mahkemeden alınacak ihtiyati tedbir kararı ile icra takibi durdurulabilir. Sahtelik nedeniyle açılan menfi tespit davası gibi, Cumhuriyet savcılığına aynı nedenle yapılan şikayet ve ceza mahkemesinde açılan dava da kendiliğinden icra takibini durdurmaz ve bekletici mesele yapılamaz. Ancak Cumhuriyet savcılığı veya ceza mahkemesince tedbir kararı verilirse icra takibi durdurulabilir.

Takibin kesinleşmesi öncesi veya sonrasında takibe konu senedin sahteliğinin iddia edilmesi, Hukuk Muhakemeleri Kanununun ilgili maddesi uyarınca takibin durdurulması sonucunu doğurmaz. Anılan hüküm, genel mahkemelerde açılan davalarla ilgili olarak senedin hiçbir işleme esas alınamayacağını, başka bir anlatımla delil olarak kullanılamayacağını öngörmekte olup, icra takibine etkisi yoktur.

Somut olayda borçlunun iddiası borca ve imzaya itiraz niteliğinde olup, icra mahkemesi bu itirazı incelemekle görevlidir. Mahkemece, borçlunun itirazının esasının incelenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, sahtelik iddiasına dayalı olarak genel mahkemelerden bir karar alınıncaya kadar takibe devam edilemeyeceğinden bahisle Hukuk Muhakemeleri Kanununun ilgili maddesi uyarınca icra takibinin durdurulması yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.

20



Noterlerin görevden doğan veya görev sırasında işledikleri suçları veya sıfat ve görevleri gereğine uymayan tutum ve davranışları nedeniyle haklarında yapılacak olan soruşturmalarla ilgili olarak bazı hususların hatırlatılmasında yarar görülmüştür.

Bilindiği üzere Noterlik Kanununun işten el çektirme kenar başlıklı maddesinde, suç teşkil eden fiillerden dolayı haklarında adalet müfettişi, Cumhuriyet savcısı veya ceza mahkemesi tarafından soruşturma veya kovuşturma yapılan noterler, soruşturma ve kovuşturmanın selameti bakımından Adalet Bakanlığı tarafından gerekli görüldüğü takdirde, soruşturma veya kovuşturma kesin bir karar veya hükümle sonuçlanıncaya kadar işten el çektirilirler.

Soruşturma veya kovuşturma sırasında işten el çektirilmiş olan noterin, kovuşturma sonunda ilgili Kanunun yedinci maddenin ikinci fıkrasında yazılı suçlardan biriyle cezalandırılması halinde işten el çektirme, hükmün kesinleşmesine kadar devam eder.

Birinci fıkra gereğince soruşturma veya kovuşturma sırasında işten el çektirilmemiş olup kovuşturma sonunda ikinci fıkrada gösterilen bir suçtan hüküm giyen notere, hükmün kesinleşmesi beklenilmeksizin işten el çektirilir. İkinci fıkra hükmü bu halde de uygulanır.

Soruşturma şekli kenar başlıklı maddesinde, Adalet Bakanlığı, bir noter hakkında soruşturma yapılmasını gerektiren hallerde, soruşturmayı adalet müfettişlerine veya Cumhuriyet savcılarına yaptırır.

Adalet müfettişliği ve Cumhuriyet savcılıklarına herhangi bir şikayet yapılır veya bu merciler, noterin yolsuz bir işleminden haberdar olurlarsa, derhal gerekli soruşturmayı yaparak düzenleyecekleri evrakı Bakanlığa gönderirler.

İlgili maddenin üçüncü fıkrası soruşturma halinde de uygulanır.

Adalet Bakanlığı tarafından 01 Ekim 2016 tarihinde yapılan kadrolu ve sözleşmeli zabıt kâtipliği uygulama sınavında adaylara yazdırılan metinler

1



Sosyal, kültürel, teknolojik ve ekonomik alanda meydana gelen gelişmeler ve yüzyılın yeni değerleri karşısında Avrupa Birliğine giden bu süreçte hukuk ve adalet reformu kaçınılmaz olmuş, başta temel kanunlarımız olmak üzere tüm mevzuatımızın Avrupa Birliğine uyumunun sağlanması zorunlu hale gelmiş, bu konudaki değişiklik çalışmaları sürat ve kararlılıkla sürdürülerek büyük ölçüde tamamlanmıştır.

Bu kapsamlı değişiklikler karşısında Bakanlığımızca çeşitli tarihlerde çıkarılan genelgelerin büyük bir kısmının güncelliğini yitirdiği, aynı konuda onlarca genelge olduğu, zaman zaman bu genelgelere ulaşmakta dahi zorluk çekildiği ve bunların beklenen faydayı sağlamaktan giderek uzaklaştığı bilinmektedir. Bu durumun yargı hizmetini doğrudan sunan, ağır iş yükü altında büyük bir özveri ile çalışan hakim ve Cumhuriyet savcılarımız ile diğer yargı personeline ek yük getirdiği bilinen bir gerçektir.

Bu gerçekler dikkate alınarak Bakanlığımız tarafından çeşitli tarihlerde çıkarılan genelgelerin güncelliğini sağlamak, uygulama kabiliyetini kaybedenleri ayıklamak, benzer konuları düzenleyen genelgeleri birleştirmek, aykırılıkları gidermek, dilini sadeleştirmek ve uygulama birliğini sağlamak amacıyla bugüne kadar yayımlanan tüm genelgelerin yürürlükten kaldırılarak güncelleştirilmesi yoluna gidilmiştir.

Bu itibarla, Bakanlığımız tarafından daha önce yayımlanan tüm genelgeler
yürürlükten kaldırılmıştır.

Yeni yayımlanacak olan genelgelerin tüm camiaya yararlı olması temennisiyle,
bilgi edinilmesini ve gereğinin buna göre ifasını rica ederim.


2

Alacaklı tarafından genel haciz yolu ile başlatılan ilamsız icra takibinde borçlu şirketin ödeme emri tebliğ işleminin usulsüz olduğunu ileri sürerek tebliğ tarihinin öğrenme tarihi olarak düzeltilmesi istemiyle icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece şikayetin kabulüne karar verildiği görülmüştür.

Tebligat Kanununa göre, hükmi şahıslara tebligat salahiyetli mümessillerine bunlar birden fazla ise yalnız birine yapılır. Tebliğ yapılacak bu kişiler herhangi bir sebeple mutat iş saatlerinde işyerinde bulunmadıkları veya o sırada evrakı bizzat alamayacak bir halde oldukları takdirde, tebliğ orada hazır bulunan memur veya müstahdemlerinden birine yapılır.

Tebliğ tarihi itibarıyla yürürlükte olan Tebligat Yönetmeliğinde ise, tüzel kişi adına tebligatı kabul edecek kişi herhangi bir sebeple mutat iş saatlerinde bulunmadığı veya o sırada evrakı bizzat alamayacak durumda olduğu takdirde tebliğin, orada hazır bulunan memur veya müstahdemlerinden birine yapılacağı, kendisine tebliğ yapılacak memur veya müstahdemin tüzel kişinin o yerdeki teşkilatı veya personeli içinde vazife itibarıyla tüzel kişinin yetkilisinden sonra gelen kimse veya evrak müdürü gibi esasen bu kabil işlerle vazifelendirilmiş biri olması lazım geldiği, bunların da bulunmadığı tebliğ mazbatasında tespit edilmek şartıyla, o yerdeki diğer memur veya müstahdemlerinden birine yapılacağı hüküm altına alınmıştır.

Somut olayda, borçlu şirkete yapılan ödeme emri tebliğine ilişkin belgenin incelenmesinde, tebligat sırasında işyeri yetkilisi, müdürü, amiri bulunmadığından ödeme emrinin daimi çalışan ve evrak memuru olduğunu beyan eden şahıs imzasına tebliğ edildiği, yetkilinin ve ondan sonra gelen evrak almaya yetkili kişilerin bulunup bulunmadığı tespit edildikten sonra bu hususun tebliğ evrakına şerh edildiği görülmüş olup, tebliğ yapılan kişinin şirket çalışanı olmadığı iddia edilmediğine göre, ödeme emrinin usulüne uygun şekilde tebliğ edildiği anlaşılmaktadır.

3



Devlet düzeninin korunması ile ilgili suç teşkil eden olayların bildirilmesi, örgütlü suçlar ve suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerinin aklanmasının önlenmesi hakkında yürütülen soruşturmalar konusunda bilgi verilmesi hususu Bakanlığımızın beş ve altı sayılı genelgeleri ile tüm teşkilata duyurulmuştu.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında yapılan değişiklikler, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununda getirilen düzenlemeler ve anılan genelgeler ekindeki formlarla talep edilen bilgilerin bundan böyle UYAP bilişim sistemi üzerinden daha sağlıklı alınacağının anlaşılması karşısında, beş ve altı sayılı Genelgelerin birleştirilerek güncellenmesine ihtiyaç duyulmuştur.

Ülkemizde zaman zaman meydana gelen, kamu düzeni ve güvenliğini sarsan, demokratik rejimi, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü tehdit eden ve yurt düzeyinde can ve mal güvenliğini, eğitim ve öğrenim özgürlüğünü tehlikeye sokan terör ve şiddet eylemleri karşısında, demokratik hukuk devleti kuralları içinde etkili bir şekilde mücadele edilmesi, bu suçların soruşturmalarının ivedilikle yapılması ve gerekli görüldüğü takdirde kamu davası açılması büyük önem taşımaktadır.

Organize suçlarla etkin şekilde mücadele bir taraftan halkımızın yaşam kalitesini, huzur ve güvenliğini artırırken, diğer taraftan toplumsal adalet anlayışını ve toplumun devlete olan güvenini arttıracaktır.

Suç örgütleri, gerçek hedefleri olan haksız menfaati elde edebilmek için, toplum içinde kanun dışı ticareti teşkilatlandırarak insan ticareti yapmak, uyuşturucu madde trafiğini yönlendirmek ve kaçakçılığını yapmak, silah ve tarihi eser kaçakçılığı yapmak, çek senet tahsil etmek, kara para aklamak, zorla borç senedi imzalatmak, bir kısım kamu görevlilerini de örgüt içerisine alarak ortakları haline getirmek, dolandırıcılık ve rüşvet gibi suçlar işlemektedirler.

4



Borçlu, diğer fesih sebepleri yanında ihaleye fesat karıştırıldığını da iddia ederek ihalenin feshi istemiyle icra mahkemesine başvurmuş, mahkemece ihale salonuna teminat yatırarak katılan kişiler dışında kimsenin alınmadığı, ihalede aleniyet ilkesine uyulmadığı kabul edilerek yapılan ihalenin feshine karar verildiği anlaşılmıştır.

İhalenin amacına ulaşmasını, malın gerçek değerinde satılmasını, ihalenin sağlıklı ve normal şartlarda yapılmasını engelleyici, dürüstlük kuralları ile bağdaşmayan davranışlarda bulunulması ve ihaleye katılıma engel olunması ihaleye fesat niteliğindedir.

İhaleye katılmak isteyenlerin teminat yatırması zorunlu olup, teminat yatırmayanların ihale mahallinde ihalenin sağlıklı şekilde yürütülmesini engelleyecek tavırda bulunmaları halinde icra müdürü gerekli tedbirleri ve önlemleri alabilir. Somut olayda icra müdür yardımcısının ihalenin sağlıklı şekilde yürütülmesini sağlamak amacıyla teminat yatırmayanları ihale salonu dışına çıkarmasında engel bir durum yoktur. Kaldı ki tanık olarak beyanına başvurulan polis memurlarının ifadelerine göre ihale yapılan yerin kapısının açık olduğu anlaşılmıştır.

O halde mahkemece, borçlunun şikayet dilekçesinde ihaleye fesat sebebi olarak ileri sürdüğü vakıalara ilişkin hususlar ile diğer fesih nedenleri ile ilgili değerlendirme yapılarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, şikayet dilekçesinde ileri sürülmeyen aleniyet ilkesi ihlal edildiği gerekçesiyle ihalenin feshine karar verilmesi isabetsizdir.

Bu itibarla, temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle bozulmasına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren on gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, oybirliği ile karar verildi.

5



Suçta ve cezada kanunilik ve eşitlik ilkeleriyle bağdaşmaması dolayısıyla, bazı tanımlar tasarı metninden çıkarılmıştır. Tekerrüre ilişkin olarak sistem değişikliği yapıldığı için aynı türden suç tanımı ve ayrıca, tanımlanmasına gerek görülmemesi nedeniyle cebir ve şiddet tanımı metinden çıkarılmıştır.

Kişinin vatandaşlığının belirlenmesinde Türk Vatandaşlığı Kanununun esas alınacağını belirten tanım, ceza uygulaması itibarıyla önemli olan hususu belirlemektedir. Böylece suçu işlediği sırada Türk vatandaşı iken sonradan uyruğunu değiştiren kişi suçun unsuru veya kovuşturma koşulu bakımından Türk sayılacağı gibi, suçu işlediği sırada Türk uyruğuna girmiş olan kişi de Türk vatandaşı sayılacaktır. Çifte uyruğu olanlar da, Türk vatandaşı sayılacaklardır.

Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi hükümleri göz önünde bulundurularak, çocuk deyiminden henüz on sekiz yaşını doldurmamış olan kişilerin anlaşılması gerektiğine dair bir tanıma yer verilmiştir.

Önceki Türk Ceza Kanunundaki memur tanımının doğurduğu sakıncaları aynen devam ettirecek nitelikte olan tanım, tasarı metninden çıkarılarak; memur kavramını da kapsayan kamu görevlisi tanımına yer verilmiştir. Yapılan yeni tanıma göre, kişinin kamu görevlisi sayılması için aranacak tek ölçüt, gördüğü işin bir kamusal faaliyet olmasıdır.

Bilindiği üzere, kamusal faaliyet, anayasa ve kanunlarda belirlenmiş olan usullere göre verilmiş olan bir siyasal kararla, bir hizmetin kamu adına yürütülmesidir. Bu faaliyetin yürütülmesine katılan kişilerin maaş, ücret veya sair bir maddî karşılık alıp almamalarının, bu işi sürekli, süreli veya geçici olarak yapmalarının bir önemi bulunmamaktadır. Bu bakımdan, örneğin mesleklerinin icrası bağlamında avukat veya noterin kamu görevlisi olduğu hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Keza kişi, bilirkişilik, tercümanlık ve tanıklık faaliyetinin icrası kapsamında bir kamu görevlisidir. Askerlik görevi yapan kişiler de kamu görevlisidirler. Bu bakımdan örneğin bir suç olayına müdahil olan, bir tutuklu veya hükümlünün naklini gerçekleştiren jandarma subay veya erleri de, kamu görevlisidirler.

Buna karşılık, kamusal bir faaliyetin yürütülmesinin ihaleye dayalı olarak özel hukuk kişilerince üstlenilmesi durumunda, bu kişilerin kamu görevlisi sayılmayacağı açıktır.

6



Avukat büroları ve konutlarında mahkeme kararı ile ve kararda belirtilen olayla ilgili olarak yapılabilen aramaların, Cumhuriyet savcısı denetiminde ve baro başkanı veya vekili sıfatıyla görevlendireceği bir avukatın katılımının sağlanması suretiyle gerçekleştirilmesi,

İhzari nitelikteki incelemelerde, hakkında ihzari inceleme yapılan avukatın adı, soyadı, kayıtlı bulunduğu baro ve sicil numarası, tebligata yarar açık adresi ile müştekilerin açık adreslerinin düzenlenecek fezlekede belirtilmesi,

Avukatın şikayet konusu olayla ilgili vekaletnamesinin onaylı örneğinin soruşturma evrakına eklenmesi,

Hakkında inceleme yapılan kişinin, avukat, stajyer, dava takipçisi veya dava vekili olup olmadığının ilgili barodan sorulmak suretiyle açıklığa kavuşturulması ile ilgili avukatın isnat edilen eylemin yapıldığı tarihte hangi baroya kayıtlı olduğu ve sicil numarasının tespit edilmesi,

Kamu kurumlarında görev yapan avukatlar hakkında yapılmış herhangi bir kanuni işlem bulunup bulunmadığı ile ilgili kurumdan alınacak cevabın inceleme evrakına eklenmesi,

Bakanlık tarafından soruşturma izni verilmeden önce ilgili avukatın savunmasının alınmaması, ancak kendi isteğiyle açıklama yapmak veya dosyaya yazılı belge sunmak istediği takdirde, ihzari mahiyetteki incelemeye esas olmak üzere beyanda bulunan sıfatıyla açıklamalarının tutanağa kaydedilmesi ve ibraz ettiği belgelerin alınması,

İhbar veya şikayetin Cumhuriyet başsavcılığına yapılması durumunda başsavcılık tarafından doğrudan inceleme yapılması, bu konuda Bakanlıktan izin talep edilmemesi, inceleme sonunda düzenlenecek fezlekeli evrakın Bakanlığımız Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne gönderilmesi konularında gereken dikkat ve özenin gösterilmesi gerekmektedir.

7



Borçlu, alacaklı tarafından aleyhine başlatılan kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takipte, ödeme emrinin kendisine tebliğinden itibaren yasal süre içerisinde icra mahkemesine başvurarak, senette geçen nakden ibaresinin kendi elinden çıkmadığını, senedin teminat senedi olduğunu, kambiyo vasfında olmadığını ileri sürerek icra takibinin iptalini talep etmiştir.

Mahkemece takip dayanağı olan bononun arkasında yazılı olan kayıt nedeni ile bononun şarta bağlanmış olduğu ve alacağın tahsilinin yargılamayı gerektirdiği gerekçesiyle borca itirazın kabulü ile icra takibinin iptaline karar verilmiştir.

Bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illi ilişkiye dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir.

Kambiyo senedi düzenlenmesi dolayısıyla ortaya çıkan ilişki kambiyo ilişkisi ismiyle anılmaktadır. Kambiyo senedi vermek suretiyle borç altına giren borçlu kambiyo taahhüdünde bulunmuş olur. Kambiyo ilişkisinin altında esas itibarıyla bir asıl temel borç ilişkisi vardır. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır.

8



Kast, kişi ile işlediği suçun maddi unsurları arasındaki psikolojik bağı ifade etmektedir. Suçun kanuni tanımındaki maddî unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi, kastın varlığı için zorunludur. Suç tanımında yer almakla birlikte, fiilin ifade ettiği haksızlık üzerinde etkili olmayan koşulların gerçekleştiğinin bilinip bilinmemesi, kastın varlığı açısından önem taşımamaktadır. Örneğin objektif cezalandırılabilme koşulunun arandığı suçlarda bu koşulun veya şahsi cezasızlık sebebinin fail tarafından bilinmesi gerekmez.

Madde metninde doğrudan kasttan ayrı olarak olası kast da tanımlanmıştır. Olası kast durumunda suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşebileceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir. Diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir. Mevzuatımıza giren yeni bir kavram olan olası kastla ilgili uygulamadan bazı örnekler vermek yararlı olacaktır.

Yolda seyreden bir otobüs sürücüsü, trafik lambasının kendisine kırmızı yanmasına rağmen, kavşakta durmadan geçmek isterken kendilerine yeşil ışık yanan kavşaktan geçmekte olan yayalara çarpar ve bunlardan bir veya birkaçının ölümüne veya yaralanmasına neden olur. Trafik lambası kendisine kırmızı yanan sürücü, yaya geçidinden her an birilerinin geçtiğini görmüş olmasına rağmen kavşakta durmamış ve yoluna devam etmiştir. Bu durumda otobüs sürücüsü, meydana gelen ölüm veya yaralama neticelerinin gerçekleşebileceğini öngörerek, bunları kabullenmiştir.

Düğün evinde törene katılanların tabancaları ile odanın tavanına doğru ardı ardına ateş ettikleri sırada, bir kişinin aldığı alkolün de etkisi ile elinin seyrini kaybetmesi sonucu, yere paralel olarak yaptığı atışlardan bir tanesinden çıkan kurşun, törene katılanlardan birinin alnına isabet ederek ölümüne neden olur. Bu örnek olayda kişi yaptığı atışlardan çıkan kurşunların orada bulunan herhangi birine isabet edebileceğini öngörmüş; fakat, buna rağmen silahıyla atışa devam etmiştir. Burada da fail silahıyla ateş ederken ortaya çıkacak yaralama veya ölüm neticelerini kabullenmiştir.

Verilen bu örneklerde kişinin olası kastla hareket ettiğinin kabulü gerekir. Suçun olası kastla işlenmesi durumunda temel cezada indirim yapılması öngörülmüştür.

Kasten işlenebilen suçlar, ilke olarak hem doğrudan hem de olası kastla işlenebilir. Ancak, kanundaki tanımında bilerek ifadesine yer verilmiş olan suçlar sadece doğrudan kastla işlenebilir. Örneğin iftira suçunda, failin suçsuz olduğunu bilerek kişiye suç isnat etmesi gerektiğinden, bu suç ancak doğrudan kastla işlenebilir.

9



Avukatların görevden doğan veya görev sırasında işledikleri suçları, sıfat ve görevleri gereğine uymayan tutum ve davranışları ile kişisel suçları nedeniyle haklarında yapılan inceleme ve soruşturmalarda, hatalar yapıldığı, yakınmalara sebebiyet verildiği ve evrakın usulüne uygun olarak düzenlenmediği Bakanlığımıza intikal eden bilgilerden anlaşılmakla, bazı hususların teşkilata duyurulmasında yarar görülmüştür.

Bilindiği üzere, Avukatlık Kanununda avukatlar hakkında özel soruşturma şekli benimsenmiş ve yapılacak olan soruşturma usulleri düzenlenmiştir. Anılan Kanuna göre Avukatlık, kamu hizmeti ve serbest bir meslektir. Yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil eder.

Avukatların görevlerinden doğan veya görev sırasında işledikleri suçlardan dolayı haklarında soruşturma, Adalet Bakanlığının vereceği izin üzerine, suçun işlendiği yer Cumhuriyet savcısı tarafından yapılır. Avukat yazıhaneleri ve konutları ancak mahkeme kararı ile ve kararda belirtilen olayla ilgili olarak Cumhuriyet savcısı denetiminde ve baro temsilcisinin katılımı ile aranabilir. Ağır cezayı gerektiren suçüstü halleri dışında avukatın üzeri aranamaz.

Yapılan soruşturmaya ait dosya Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne tevdi olunur. İnceleme sonunda kovuşturma yapılması gerekli görüldüğü takdirde dosya, suçun işlendiği yer ağır ceza mahkemesine en yakın bulunan ağır ceza mahkemesi Cumhuriyet savcılığına gönderilir. Cumhuriyet savcısı beş gün içinde iddianamesini düzenleyerek dosyayı son soruşturmanın açılmasına veya soruşturma açılmasına yer olmadığına karar verilmek üzere ağır ceza mahkemesine gönderir.

İddianamenin bir örneği, Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri uyarınca, hakkında kovuşturma yapılan avukata tebliğ olunur. Bu tebliğ üzerine avukat, kanunda yazılı süre içinde bazı delillerin toplanmasını ister veya kabule değer bir istemde bulunursa nazara alınır, gerekirse soruşturma başkan tarafından derinleştirilir.

10



Takip talebinde istenen faiz oranının cinsinin belirtilmesi ya da istenen faiz oranının o tarihte uygulanan yasal veya ticari faiz oranlarından birine denk gelmesi durumunda o cins faiz oranının istendiğinin kabulü gerekeceğinden ödeme emrine yasal sürede itiraz edilmemiş olsa bile faizin istenen faiz türüne göre ve değişen oranlarda hesaplanması gerekir. Ancak, takipte talep edilen ve itiraz edilmeyerek kesinleşen işleyecek faizin türünün gösterilmemesi ve oranının yasal ya da ticari faiz oranlarından birine denk gelmemesi halinde aynı sonuca varılamaz. Bu durumda, itiraz edilmeyerek kesinleşen oran üzerinden faizin hesaplanması gerekir.

Somut olayda takip talebinde yürütülmesi istenen işleyecek faiz oranının, avans faiz oranına denk geldiği, bu durumda talep edilen faiz oranı, belirtilen faiz oranlarına uygun olduğundan alacaklının da, takipten sonrası için avans faiz oranının uygulanmasını istediği sonucuna varılabilir. Dolayısıyla, takip tarihinden sonraki dönem için işlemiş faizin belirlenmesinde değişen oranlarda avans faiz oranlarına göre hesaplama yapılması gereklidir.

O halde mahkemece, yukarıda belirtilen kurallar göz önünde bulundurularak konusunda uzman ehil bir bilirkişiye dosya tevdii olunarak, Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmak suretiyle, icra müdürlüğünce yaptırılan hesaplamanın doğruluğu da denetlenerek, yanlış olduğunun belirlenmesi halinde İcra ve İflas Kanununun ilgili maddesi gereğince hesap tablosunun düzeltilmesine karar verilmesi gerekirken, uyuşmazlığa çözüm getirmeyecek şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.

11



Maddede ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak haksız tahrik hali düzenlenmiştir. Haksız tahrikin ana koşulu, yapılan haksız hareketin fail üzerinde bir hiddet veya şiddetli elem meydana getirmesi ve suçun işlendiği anda failin bu durumda bu etki altında bulunması olduğundan, madde söz konusu psikolojik halleri belirtecek biçimde kaleme alınmıştır. Gazap, aslında hiddetlenmeyi ifade eder; şedit bir elem deyimi psikolojik bakımdan aslında hareketsizliğe, pasifliğe yöneltici bir ruh hali ise de, burada söz konusu olan hiddete yönelten bir elemdir. Bu itibarla sadece hiddet sözcüğünün kullanılması bu hali de kapsar idi. Ancak uygulamada duraksamalara neden olmamak için metinde her iki sözcüğün kullanılması uygun sayılmıştır.

Hiddet veya şiddetli elemin haksız bir fiil sonucu ortaya çıkması gerekir. Maddeye bu ibarenin eklenmesinin amacı, ülkemizde özellikle töre veya namus cinayeti olarak adlandırılan akraba içi öldürme suçlarında haksız tahrik indiriminin yanlış biçimde uygulanmasının önüne geçmektir.

Maddedeki düzenleme nedeniyle bir suçun mağduruna yönelik olarak gerçekleştirilen fiiller dolayısıyla fail haksız tahrik indiriminden yararlanamayacaktır. Örneğin cinsel saldırıya maruz kalmış kadına karşı babanın veya erkek kardeşin işlediği öldürme fiilinde, haksız tahrike dayalı olarak ceza indirimi yapılamayacaktır. Maddedeki haksız fiil terimi, bir davranışın hukuk düzenince tasvip edilmediği anlamına gelmektedir. Ancak böyle bir haksız fiili yapan kişiye karşı yönelik fiilin varlığı durumunda maddenin uygulanması söz konusu olabilecektir.

Bu düzenlemede ayrıca önceki Türk Ceza Kanununda yer alan adi ve ağır tahrik ayırımı kaldırılmıştır. Tahrik halinde verilecek ceza bakımından aşağı ve yukarı sınırlar kabul edilmek suretiyle olayın özelliğine göre uygulamada takdir olanağı tanınması amaçlanmıştır. Hakim tahrikin ağırlık derecesine göre yapılacak indirimi saptayabilecektir. Ancak bu indirimin yapılabilmesi için haksız fiilin bir hiddet veya şiddetli elem etkisi doğurabilecek ağırlıkta olması gerekir. Bu nedenle böyle bir etkiyi meydana getirebilecek ağırlıkta olmayan haksız fiiller bakımından hükmün uygulanması söz konusu olmayacaktır.

12



Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda herkes kendi kusuru göz önünde bulundurulmak suretiyle sorumlu tutulur. Taksirli suçun kanuni tanımında belirlenen netice birden fazla kişinin karşılıklı olarak işledikleri taksirli fiiller sonucunda gerçekleşmiş olabilir. Örneğin bir trafik kazasında sürücü ile yaya veya her iki sürücü de taksirle hareket etmiş olabilir. Bu gibi durumlarda neticenin oluşumu açısından her kişinin taksirli fiili dolayısıyla kusurluluğu bir diğerinden bağımsız olarak belirlenmelidir.

Aynı şekilde birden fazla kişinin katılımıyla gerçekleştirilen bir ameliyatın ölüm veya sakatlıkla sonuçlanması durumunda, ameliyata katılan kişiler müştereken hareket etmektedirler. Ancak tıbbın gereklerine aykırılık dolayısıyla ölüm veya sakatlıkla sonuçlanan bu ameliyatta işlenen taksirli suçun işlenişi açısından suça iştirak kuralları uygulanamaz. Kanunun suça iştirake ilişkin hükümleri, kasten işlenen suçlarda suçun işlenişine iştirak eden kişilerin sorumluluk statülerini belirlemektedir. Birden fazla kişinin katılımıyla yapılan ameliyat sırasında meydana gelen ölüm veya sakatlık neticeleri bakımından her bir kişinin sorumluluğu kendi kusuru göz önünde bulundurulmak suretiyle belirlenmelidir. Bu tespitte diğer kişilerin kusurlu olup olmadığı hususu dikkate alınamaz.

Maddenin üçüncü fıkrasında, bilinçli taksirin tanımı verilmiştir. Bilinçli taksiri basit taksirden ayıran özellik, fiilin neticesinin failce fiilen öngörülmüş ve fakat istenmemiş olmasıdır. Bilinçli taksir halinde hükmedilecek ceza üçte birden yarısına kadar artırılacaktır. Böylece bilinçli taksir, iş kazalarını, trafikte meydana gelen taksirli suçları önlemek bakımından caydırıcı etki yapacak ve suçların önlenmesinde yarar sağlayacaktır.

Örneğin ülkemizde özellikle kırsal bölgelerde rastlandığı üzere, taksirli suçlarda failin meydana gelen netice itibarıyla bizzat kendisinin ve aile bireylerinin ağır derecede mağduriyete uğradıkları görülmektedir. Söz gelimi, köylü kadınların gündelik uğraşları ve hayat zorlukları itibarıyla, sayısı çok kere üç dörtten fazlasına varan küçük çocuklarına gerekli dikkati ve itinayı gösterememeleri sonucu, çocukların yaralandıkları veya öldükleri görülmektedir. Aynı şekilde meydana gelen trafik kazalarında da benzer olaylara rastlanmaktadır. Bu gibi hallerde ananın taksirli suçtan dolayı kovuşturmaya uğraması ve cezaya mahkum edilmesi, esasen suçtan dolayı evladını kaybetmesi sonucu uğradığı sıkıntıyı şiddetlendirmekle kalmamakta, ayrıca, ailenin tümüyle ağır derecede mağduriyete düşmesine neden olmaktadır.

13



Alacaklı tarafından bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile başlatılan takipte, icra kefili icra mahkemesine başvurarak, asıl borçlu olan oğlunun hapisten kurtulacağı vaadiyle kendisine icra kefaleti, icra emri tebligatı, emekli maaşının haczedilmesine ilişkin muvafakat yazısı ve icra emrine itiraz hakkından feragat ettiği hususunda belgeler imzalatıldığını ileri sürerek tüm bu işlemlerin iptali ile emekli maaşına konulan haczin kaldırılmasını ve yapılan kesintilerin iadesini talep etmiş, mahkemece şikayetin reddine karar verilmiştir.

Türk Borçlar Kanununa göre kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azami miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azami miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısı ile belirtmesi şarttır.

Şikayetçi, icra kefilliğinin iptali isteminde bulunmuş ise de, bu hususun incelenmesinin genel mahkemede yargılamayı gerektirdiği ve dar yetkili icra mahkemesinde dinlenemeyeceği açık olmakla birlikte, somut olayda icra kefalet tutanağında, kefalet tarihinin kefilin kendi el yazısı ile yazılmadığı görülmekte olup, bu haliyle kefalet tutanağının kefaletin şeklini düzenleyen Türk Borçlar Kanunu uyarınca belirtilen şartlarda düzenlenmediği anlaşılmaktadır.

Hal böyle olunca, mahkemece, icra emrinin iptaline ve icra emrinin iptaliyle şikayetçi hakkındaki takip kesinleşmemiş olacağından emekli maaşına konulan haczin de kaldırılmasına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde şikayetin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.

14



Kanun yararına bozma talepleriyle ilgili olarak gönderilen dosyalarda bir kısım aksaklıklar görülmekle birlikte, özellikle Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından hukuka aykırılık halinin bulunup bulunmadığına ilişkin gerekçeli görüşün dosyaya eklenmediği, dağınık ve kapsamlı dosyaların dizi pusulasına bağlanmaksızın, eksiklikleri varsa giderilmeden ve üst yazıya bağlanmadan derkenar havale ile ağır ceza Cumhuriyet başsavcılıkları da aracı kılınmaksızın Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne gönderildiği ve gereksiz yazışmalara sebebiyet verilerek işin sonuçlanmasının gecikmesine sebebiyet verildiği gözlenmektedir.

Bilindiği üzere, kanun yararına bozma Ceza Muhakemesi Kanununda düzenlenmiş olup, hakim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlere karşı başvurulan olağanüstü bir kanun yoludur. Bu olağanüstü kanun yolu ile kanunların eşit biçimde uygulanması, Yargıtay denetiminden geçmeden kesinleşen kararlardaki hukuka aykırılıkların giderilmesi, Yargıtayın kanunları yorumlayarak içtihat birliğini oluşturmak görevini yerine getirmesinin sağlanması amaçlanmaktadır.

Ayrıca, Yargıtayın yerleşmiş içtihatlarında da vurgulandığı gibi, bu amacın gerçekleştirilmesi için kanun yararına bozmada ortaya konan hukuka aykırılığın ciddi boyutlara varması gerekir. Keza bir içtihadı birleştirme kararında da belirtildiği üzere, uygulamadaki hatalardan başka esas ve hükme etkili olan usul hatalarından dolayı da kanun yararına bozma yoluna gidilebilecektir. Ancak olağanüstü ve istisnai olma özelliğinden dolayı kanun yararına bozma yoluna başvurulabilmesi için, mahkemelerin asıl ceza davasını çözmeye devam etmesinin artık imkansız hale gelmiş olması ve kanuna aykırılığın ortadan kaldırılabilmesi için kanun yararına bozma yolundan başka imkan bulunmamasının gerekli olduğu da muhakkaktır.

15



Elinde ilam olan bir alacaklı ilamlı icraya ilişkin birçok avantajı var iken neden ilamsız icrayı tercih eder. Burada ilk akla gelen ilamlı icra takiplerinde uygulanan İcra ve İflas Kanunu uyarınca borçlunun icranın geri bırakılması kararı alarak takibi durdurmasını bertaraf etmek olabilir. Bir diğer neden de, ilamın bozulması halinde takibin durmasının ve sonrasında alacağın olmadığı ya da daha az olduğunun ilamla belirlenmesi halinde icranın iadesinin yolunu kapatmak olarak düşünülebilir.

İcra ve İflas Kanununda hüküm bulunmayan hallerde bu kanuna aykırı düşmediği ölçüde genel nitelikte olan Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin icra takipleri hakkında da uygulanması gerekir. Hukuk Muhakemeleri Kanununa göre taraflar, dürüstlük kuralına uygun davranmak zorundadırlar. Buna göre elinde ilam olan bir alacaklının ilamlı icra takibi yapmak yerine ilamsız icra takibi yapmasının anılan maddede düzenlenen dürüstlük kuralı ile bağdaşmayacağı muhakkaktır.

Şu hale göre alacaklının para borcuna veya teminat verilmesine dair ilama dayalı olarak ilamsız icra takibi yapması en başta İcra ve İflas Kanununun ilgili amir hükmüne aykırılık teşkil edeceği gibi, dürüstlük kuralı ile de bağdaşmayacağından hukuk düzeni tarafından korunamaz. Bu doğrultuda Dairemizin yeni oluşan içtihatları ile ilama dayalı olarak ilamsız icra takibi yapılamayacağı sonucuna varılmıştır.

O halde ilama dayalı olarak ilamsız icra takibi yapılamayacağından mahkemece şikayetin kabulü ile takibin iptaline karar verilmesi yerine yazılı şekilde şikayetin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.

16



Disiplin soruşturması dosyalarının, Devlet Memurları Kanununun disiplin başlıklı yedinci bölümü ile Adalet Bakanlığı Disiplin Kurulları ve Disiplin Amirleri Yönetmeliğindeki usule uygun şekilde hazırlanmadığı, bu cümleden olarak, tüm tanıkların dinlenmediği, delillerin toplanmadığı, suç tarihlerinin tespit edilmediği, yapılan soruşturmalar sırasında zamanaşımı sürelerine uyulmadığı ve ilk derece adli ve idari yargı adalet komisyonlarınca karar alınmaksızın soruşturma raporu ve eklerinin Bakanlığımıza gönderildiği anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere, Devlet Memurları Kanununun disiplin cezalarının çeşitleri ile ceza uygulanacak fiil ve haller kenar başlıklı ilgili maddesinin ikinci fıkrasında, disiplin cezası verilmesine sebep olmuş bir fiil veya halin cezaların sicilden silinmesine ilişkin süre içinde tekerrüründe bir derece ağır ceza uygulanır. Aynı derecede cezayı gerektiren fakat ayrı fiil veya haller nedeniyle verilen disiplin cezalarının üçüncü uygulamasında bir derece ağır ceza verilir.

Disiplin cezası vermeye yetkili amir ve kurullar kenar başlıklı ilgili maddesinde, uyarma, kınama ve aylıktan kesme cezaları disiplin amirleri tarafından, kademe ilerlemesinin durdurulması cezası, memurun bağlı olduğu kurumdaki disiplin kurulunun kararı alındıktan sonra, atamaya yetkili amirler, il disiplin kurullarının kararlarına dayanan hallerde valiler tarafından verilir. Devlet memurluğundan çıkarma cezası, amirlerin bu yoldaki isteği üzerine memurun bağlı bulunduğu kurumun yüksek disiplin kurulu kararı ile verilir.

Disiplin kurulu ve yüksek disiplin kurulunun ayrı bir ceza tayinine yetkisi yoktur. Cezayı kabul veya reddeder. Ret halinde atamaya yetkili amirler onbeş gün içinde başka bir disiplin cezası vermekte serbesttirler.

Özel kanunların disiplin cezası vermeye yetkili amir ve kurullarla ilgili hükümleri saklıdır.

17



Belirtilen mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlular tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü.

Alacaklı tarafından başlatılan kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takiple ilgili olarak borçlular, söz konusu senedin bankayla aralarında açılmış bulunan kredi sözleşmesinden kaynaklandığını, bunun teminatı olarak alacaklı bankaya verildiğini ileri sürerek takibin iptalini talep etmişlerdir.

Kanun uyarınca bononun, kayıtsız şartsız muayyen bir bedeli ödeme vaadi unsurunu taşıması zorunludur. Bu niteliği haiz olmayan bono, kambiyo senedi vasfında kabul edilemez. Hukuk Genel Kurulunun ilgili kararlarında da benimsendiği üzere dayanak belgenin hangi ilişkinin teminatı olduğu yazılı belge ile kanıtlanmalıdır. Alacaklı banka vekili tarafından verilen cevap dilekçesinde, taraflar arasında bir kredi sözleşmesinin varlığı kabul edilmiş ise de, söz konusu senedin teminat olarak verilmediği ve alacağa istinaden takibe konulduğu belirtilmiştir.

Mahkemece, tarafların karşılıklı iddia ve cevapları dikkate alınarak taraflar arasında akdedildiği belirtilen ve itiraz dilekçesinde belirtilen kredi sözleşmeleri getirtilip incelenerek, oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi yerine eksik inceleme ile sonuca gidilmesi isabetsizdir.

Borçluların temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle bozulmasına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren on gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, oybirliğiyle karar verildi.

18



İkinci fıkrada, bir kanun maddesinde hapis cezası ile adli para cezasından birinin hakimin takdirine göre seçimlik ceza olarak uygulanabileceği belirtilmiş ve hakim, takdirini kullanarak hapis cezasına hükmetmiş ise artık bu cezayı, maddenin birinci fıkrasını uygulamak suretiyle, adli para cezasına çeviremeyeceği açıklanmıştır.

Maddenin üçüncü fıkrasında, kısa süreli hapis cezasının adli para cezası veya diğer seçenek tedbirlerden birine çevrilmesi açısından mahkemenin takdir yetkisinin olmadığı haller belirlenmiştir. Bu hallerde, mahkeme kısa süreli hapis cezasını adli para cezasına veya diğer seçenek tedbirlerden birine çevirecektir. Bunun için kişinin daha önce hapis cezasına mahkum edilmemiş olması ve hükmolunan hapis cezasının otuz günden fazla olmaması gerekir. Keza, daha önce hapis cezasına mahkum edilmemiş olmak koşuluyla, fiili işlediği tarihte on sekiz yaşını doldurmamış veya altmış beş yaşını bitirmiş bulunanların mahkum edildiği bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, birinci fıkrada yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilir.

Dördüncü fıkrada, taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli olsa da fail hakkında birinci fıkranın uygulanabileceği belirtilmiştir. Ancak bu hükmün bilinçli taksir hâlinde uygulanamayacağı açıklanmıştır.

Maddenin beşinci fıkrasında, hapis cezasının adli para cezasına veya tedbire çevrilmesindeki esas amaç göz önünde tutularak, asıl mahkumiyetin artık çevrilen adli para cezası veya tedbir olduğu belirtilmiş, böylece, gerek cezanın ertelenmesi gerek tekerrür açılarından hürriyeti bağlayıcı cezanın yerine verilmiş olan para cezasına veya tedbire itibar olunması sağlanmıştır.

Altıncı fıkrada, kısa süreli hapis cezası yerine hükmolunan adli para cezasının veya tedbirin gereklerinin yerine getirilmemesinin hukukî sonuçları düzenlenmiştir. Buna göre, hüküm kesinleştikten sonra Cumhuriyet savcılığınca yapılan tebligata rağmen otuz gün içinde seçenek yaptırımın gereklerinin yerine getirilmesine başlanmaması veya başlanıp da devam edilmemesi halinde, hükmü veren mahkeme kısa süreli hapis cezasının tamamen veya kısmen infazına karar verir ve bu karar derhâl infaz edilir. Bu durumda, uygulamada kısa süreli hapis cezası esas alınacaktır.

Yedinci fıkrada ise, hükmolunan tedbire riayet etmek olanaksızlığının meydana çıkması halinde mahkemeye, bunun yerine başka bir tedbire karar vermek yetkisinin tanınması uygun görülmüştür.

19



İcra mahkemesi, önüne gelen itiraz ve şikayetleri, İcra ve İflas Kanununda düzenlenen özel usul kurallarını uygulayarak takip hukuku bakımından kesin hükme bağladığından, anılan mahkemenin kararları kural olarak maddi anlamda kesin hüküm niteliği taşımaz. Bu nedenle borca veya imzaya itirazın incelenmesi sırasında sahtelik iddiasına dayalı olarak genel mahkemelerde açılan davaları bekletici mesele yapamayacağı gibi takibin durdurulmasına da karar veremez. Sadece itirazın esası hakkındaki kararına kadar icra takibinin muvakkaten durdurulmasına karar verebilir. İcra mahkemesince takibe konu alacakla ilgili bir karar verilmiş olması, aynı alacak hakkında genel mahkemelerde dava açılmasına engel oluşturmaz.

Borçlunun sahtelik nedenine dayalı olarak açtığı menfi tespit davasında mahkemeden alınacak ihtiyati tedbir kararı ile icra takibi durdurulabilir. Sahtelik nedeniyle açılan menfi tespit davası gibi, Cumhuriyet savcılığına aynı nedenle yapılan şikayet ve ceza mahkemesinde açılan dava da kendiliğinden icra takibini durdurmaz ve bekletici mesele yapılamaz. Ancak Cumhuriyet savcılığı veya ceza mahkemesince tedbir kararı verilirse icra takibi durdurulabilir.

Takibin kesinleşmesi öncesi veya sonrasında takibe konu senedin sahteliğinin iddia edilmesi, Hukuk Muhakemeleri Kanununun ilgili maddesi uyarınca takibin durdurulması sonucunu doğurmaz. Anılan hüküm, genel mahkemelerde açılan davalarla ilgili olarak senedin hiçbir işleme esas alınamayacağını, başka bir anlatımla delil olarak kullanılamayacağını öngörmekte olup, icra takibine etkisi yoktur.

Somut olayda borçlunun iddiası borca ve imzaya itiraz niteliğinde olup, icra mahkemesi bu itirazı incelemekle görevlidir. Mahkemece, borçlunun itirazının esasının incelenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, sahtelik iddiasına dayalı olarak genel mahkemelerden bir karar alınıncaya kadar takibe devam edilemeyeceğinden bahisle Hukuk Muhakemeleri Kanununun ilgili maddesi uyarınca icra takibinin durdurulması yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.

20



Noterlerin görevden doğan veya görev sırasında işledikleri suçları veya sıfat ve görevleri gereğine uymayan tutum ve davranışları nedeniyle haklarında yapılacak olan soruşturmalarla ilgili olarak bazı hususların hatırlatılmasında yarar görülmüştür.

Bilindiği üzere Noterlik Kanununun işten el çektirme kenar başlıklı maddesinde, suç teşkil eden fiillerden dolayı haklarında adalet müfettişi, Cumhuriyet savcısı veya ceza mahkemesi tarafından soruşturma veya kovuşturma yapılan noterler, soruşturma ve kovuşturmanın selameti bakımından Adalet Bakanlığı tarafından gerekli görüldüğü takdirde, soruşturma veya kovuşturma kesin bir karar veya hükümle sonuçlanıncaya kadar işten el çektirilirler.

Soruşturma veya kovuşturma sırasında işten el çektirilmiş olan noterin, kovuşturma sonunda ilgili Kanunun yedinci maddenin ikinci fıkrasında yazılı suçlardan biriyle cezalandırılması halinde işten el çektirme, hükmün kesinleşmesine kadar devam eder.

Birinci fıkra gereğince soruşturma veya kovuşturma sırasında işten el çektirilmemiş olup kovuşturma sonunda ikinci fıkrada gösterilen bir suçtan hüküm giyen notere, hükmün kesinleşmesi beklenilmeksizin işten el çektirilir. İkinci fıkra hükmü bu halde de uygulanır.

Soruşturma şekli kenar başlıklı maddesinde, Adalet Bakanlığı, bir noter hakkında soruşturma yapılmasını gerektiren hallerde, soruşturmayı adalet müfettişlerine veya Cumhuriyet savcılarına yaptırır.

Adalet müfettişliği ve Cumhuriyet savcılıklarına herhangi bir şikayet yapılır veya bu merciler, noterin yolsuz bir işleminden haberdar olurlarsa, derhal gerekli soruşturmayı yaparak düzenleyecekleri evrakı Bakanlığa gönderirler.

İlgili maddenin üçüncü fıkrası soruşturma halinde de uygulanır.

0 cevaplar

Yorum Yazın

Tartışmaya katılmak ister misiniz?
Katkıda bulunmaktan çekinmeyin!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir